BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Ana Bernal Trivino yazdı I

Gündelik yaşamımıza miras kalan yapılar sorgulansın

Ana Bernal Trivino yazdı I

“Yine bir Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve hiçbir ilerleme kaydetmediğimizi görmüş olduk. … Sistem rollere dayanıyor ve ekonomiyi ayakta tutuyor. … Feminizme yönelik direnç, pek çoklarının işine yaradığı için varlıklarını sürdüren güç yapılarının bir dışavurumu. Eşitsizlik kaçınılmaz değil; aksine, yüzyıllar boyunca inşa edilmiş ve sürdürülmüş toplumsal bir kalıp. … Gerçek devrim, gündelik yaşamımıza geçmişten miras kalan bu yapıları sorgulayınca yaşanacak.”

Katalan gazetesi El Periodico de Catalunya‘da Ana Bernal Trivino‘nun 25 Kasım üzerine kaleme aldığı yazı:

Yeni bir 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü…
Ve eğer hâlâ bu günü anıyorsak, bu ilerlemediğimiz anlamına geliyor.
Biraz umut arıyorsak, “çok yavaş da olsa ilerliyoruz” diyebiliriz ama takvimde hala böyle bir tarihin bulunması, eşitliğin gerçekte gelmediğini gösteriyor. Üstelik kazanımların her ülkede aynı olmadığının ve elde edilmiş olanların bile birçok yerde risk altında olduğunun farkındayız.

Yeni bir 25 Kasım dedim ama biz hala kurban biriktiriyoruz; bazıları toprağın altında. Diğer ülkelerdeki vakaları da eklersek sayı çok yüksek. Bu da bize dünyanın geçmiştekiyle neredeyse aynı dünya olduğunu gösteriyor. Ekonominin üzerinde durduğu, belirli rollerle örülü bu sistem hala ilerleyemiyor.

Bugün gençliğin önceki kuşaklara göre daha “maçocu” olduğuna dair anketlere şaşırıyoruz. Sanki bu kendiliğinden olmuş gibi; oysa bu düşünce tarzını öğreten yetişkinler var. Podcastlerde ve sosyal medyada bazıları, “feminizm yüzünden erkeklik güçleniyor” diye suçlamada bulunuyor. Ama bunu kabul etmek, aslında binlerce yıl önce ortaya çıkan erkek egemenliğinin hiçbir zaman yok olmadığını kabul etmektir. Bazen, feminizm güç kazandıkça onun can çekiştiğini sandık. Ama ataerki hiç ölmüyor; zaman zaman görünmezleşiyor sadece. Sonra yeniden güçlenerek ortaya çıkıyor. Çünkü bunu sürdürmekten çıkarı olanlar -para ya da konfor nedeniyle- hep var.

Bazıları “post-maço” dönemden söz ediyor, oysa bu her zaman olduğu gibi aynı erkek egemenliği. Yeter ki son aylarda tanık olduğumuz haberlere ve köklerinin nereye uzandığına bakalım. Eşitlik ilerleyişine yönelik direnişler yeni gibi görünse de binlerce yıllık mitlerin ve düşüncelerin yankılarından başka bir şey değiller.

Bugün bazı podcastlerde “yüksek değerli kadın”, “kadının saflığı”, “çok erkekle birlikte olmamış olanın makbul sayılması” gibi sözler duyunca, Antik Roma’ya ve tecavüze uğradıktan sonra “ailesinin namusunun kirlenmesi” nedeniyle intihar eden Lucretia figürüne geri dönüyoruz.

Bir İsrail temsilcisinin BM’de Francesca Albanese’ye “cadı” demesi, Orta Çağ’dan beri kullanılan ve yüzlerce kadını sahte suçlamalarla cezalandıran o damgayı yeniden canlandırıyor. O zaman da şimdi de amaç aynı: itibarsızlaştırmak.

ABD’de kadınların oy hakkının sorgulanması, “evde tek oy olsun, o da erkeğe ait olsun” denmesi bizi Antik Atina’ya götürüyor: Kadınların “yetersiz ve aşağı” görüldüğü için oy hakkından mahrum bırakıldığı zamana…

Kadınların üzerindeki ev içi yükünden bahsediyorsak, bu Bronz Çağı’na, cinsiyete dayalı iş bölümünün değiştiği döneme kadar uzanıyor. “Kürtaj” dendiğinde ortaya çıkan ahlaki tartışmaların hiçbiri tarih boyunca “fetüsün hakları” üzerinden yapılmadı; doğum oranı düşmesin diye kürtaj yasaklandı çünkü kadının tek işlevi üremek olarak görülüyordu.

Cinsel sömürü dendiğinde, 2.400 yıl önce fethedilen topraklardaki yabancı kadın kölelerin cinsel olarak kullanılmasının “normal ve yasal” bir uygulama olduğunu hatırlıyoruz. Cinsel şiddet dendiğinde aklımıza Sabin kadınlarının kaçırılması ya da mitolojik hikayelerde gizlenen saldırılar geliyor. Kadınlar tarih boyunca hep müzakere ve fetih nesnesi olarak görüldü.

Bu örnekler, feminizme yönelik bugünkü dirençlerin gökten inmediğini gösteriyor. Bunlar, birçok kesime hala çıkar sağlayan köklü bir geleneğin ve iktidar yapısının yansımaları. Bu fikirlerin kökenini hatırlamak önemli; aksi halde bu meseleleri, arkasındaki tarihsel temelleri bilmeden tartışmaya devam ederiz. Bu da bize eşitsizliğin kaçınılmaz değil, yüzyıllar boyunca inşa edilmiş bir toplumsal düzen olduğunu gösterir.

Gerçek devrim ise bu miras alınmış yapıları yalnızca teoride değil, günlük uygulamada da sorgulamak.

Belki o zaman bir gün 25 Kasım takvimde bir anma günü olmaktan çıkar.

Benzer Haberler

“Kürtlerle müzakere ve diplomasi güçlendirilmeli” |

Çandar: Türkiye, Suriye politikasındaki alışkanlıklarından vazgeçmeli

Uluslararası basın kuruluşları Ankara’da |

"Barış süreci reformlar için fırsat sunuyor"

Gerekçe, “Cumhurbaşkanını tehdit”

Altaylı'ya 4 yıl 2 ay hapis cezası

Rojava siyaseti İmralı ziyaretini nasıl okuyor?

Ahmed: Çözüm projemiz Türkiye ile ortak çıkarları da koruyor

AKP Sözcüsü Ömer Çelik:

"Cumhur İttifakı olarak ne yaptığımızı biliyoruz"

Koçyiğit, İmralı görüşmesi için konuştu:

"Öcalan halkların barış içinde eşitçe yaşam iradesini ortaya koydu"