Namık Kemal Dinç
Eskiler ‘ayrılıkçılık’ için tarîk-i tefrika sözünü kullanırlarmış. Malum olduğu üzere tarîk yol, tefrika da ayrılık demektir. Ayrılık yoluna girmeyi bir “sapma” olarak pek hoş da karşılamazlarmış.
Cumhuriyet tarihi boyunca adeta Kürtlerle özdeşleştirilen ayrılıkçılık ithamını daha 1919’da ilk kullananlar Kürtler olmuştur. Hem de daha yolun başındaki Kemalist hareketi uyarmak için “tefrikaya sapmayın”, birlik içerisinde hareket edelim diyerek.
Mustafa Kemal’in “Nutuk’taki” tarafgir anlatısına dayanarak resmi tarihi inşa edenler; cinayet işleyen bir katil gibi suçlunun ortaya çıkmaması için bulgu ve belgeleri gizlemeye, saklamaya çalışmışlardır. Cinayetin belgelerini hala karanlık mahzenlerde kitli tutanlar, resmi tarihin yalanlarını talim ettirerek toplumsal algı üzerindeki hâkimiyetini daim kılmaya çalışıyor.
Nutuk’ta Mustafa Kemal’in bir kısım Kürt ileri gelenine 1919 yılında Samsun’a çıktıktan kısa bir süre sonra yazdığı mektuplar vardır. Ancak anlaşılıyor ki, bu mektupların hepsi yayınlanmamış. Daha da önemlisi Mustafa Kemal’e cevaben yazılan metinler özenle gizlenip gün yüzü-tarih yüzü görmesine müsaade edilmemiş.
14/15 Nisan 1925’de Bitlis Divan-ı Harbinde “mahkeme” edildikten sonra infaz edilen Miralay Cibranlı Halid Bey’in Mustafa Kemal’e yazdığı mektup ancak idamından 100 yıl sonra ortaya çıka(rıla)bildi[1]. Genelkurmay’ın ATASE arşivinde bulunan bu mektupla birlikte aynı tarihi taşıyan yani 25 Temmuz 1919 tarihli ve Erzurum Kongresine hitaben yazılan Halid Beyin ikinci mektubu da yakında Kürt Tarihi Dergisi’nin 56-57. sayısında yayınlanacak[2].
Mustafa Kemal’in birlikte mücadeleye davet ettiği Miralay Halid Beyin 25 Temmuz 1919’da gönderdiği cevabi mektubunun özü, tarîk-i tefrikaya sapılmaması, kavmiyet ve asabiyet davasının terk edilmesi ve birliği sağlayacak müştereklerde ortaklaşılması yönündedir.
Rik’a usulü el yazısıyla muntazam bir şekilde kaleme alınmış mektup Mustafa Kemal’in davetine ve güttüğü mücadeleye büyük değer ve hürmet ifadeleriyle başlamaktadır. Devamında gelen ikinci paragrafta ise Kur’an’dan bir ayete gönderme yaparak İslam unsurlarının ittihadını (birliğini) vücuda getirmek için tefrikadan uzak durulması uyarısını yapar:
×Paşa Hazretleri yüksek emirlerinizi destekleyerek arz edeceğim ki: Mukaddes vatanımızın maruz kaldığı vahim tehlikelerden kurtulması ve inşallah kurtulduktan sonra da düşmanlarımızın daima hakkımıza riayete mecbur edilmesi “vaʻtasimû bi-hablillahi cemîʻan vela teferrakû”[3] ilahi fermanına uyarak ayrılığa sebep olan kavmiyet, asabiyet davalarının ebediyen terkiyle İslam dininin ipine sarılmak ve bu suretle güçlü ve sarsılmaz bir kitle-i ittihat vücuda getirmekle mümkündür. Bundan dolayı, hakikati açıkça söyleyen İslam dini gibi sağlam bir kurtuluş reçetesi elimizdeyken bundan istifade etmez ve yine tarîk-i tefrikaya saparak mahv ve yok oluşumuzu kendi elimizle hazırlamış olacağımıza şüphe kalmaz.
Halid Beyin hayli erken zamanda kavmiyet, asabiyet ve tarîk-i tefrikaya işaret etmesi dikkat çekicidir. Gelişme istidadı gösteren Mustafa Kemal ve hareketine karşı şüpheleri olduğunu ifade etmektedir. Aslında kavmiyetçilikle yani milliyetçilikle kastettiği doğrudan Türkçülüktür. Zira kendisi de cepheden cepheye savaşmış bir Osmanlı subayı olarak Balkan Harbinden bu yana devlet idaresini elinde tutan İttihatçıların Türkçü bir siyaset izlediğini çok iyi bilmektedir.
Mustafa Kemal’e alıntı yaptığımız bölümde söylediği İttihatçıların güttüğü Türkçülük yolundan gidilmesinin kurtuluş yolu olamayacağıdır. Mektubun ilerleyen bölümlerinde İslam dininin ve hilafet makamının birleştiriciliğine vurgularının devam ettiğini görürüz. Mustafa Kemal’in İttihatçıların yolundan gidip Türkçülük politikasına yönelmesi yani ayrılıkçılık gütmesinin birlik beraberliğe zarar vereceği kanaatindedir.
Halid Beyin, Mustafa Kemal ve hareketine karşı daha en başında takdir ile birlikte temkinli bir yaklaşım içinde olduğu görülmektedir. Dönemin birçok Kürt aydın ve ileri geleni de İttihatçı, Türkçü çizgiye karşı bir mesafe koymuşlardır.
Kürt ve Türk halkının ortak geçmiş ve birlikteliğine dair algının hayli güçlü olduğu 1919 koşullarında Halid Beyin uyarılarının dikkate alınmadığını söylemek mümkün değildir. Erzurum Kongresi’ndeki ortaklık vurgusu, Sivas Kongresi’nde “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışılmayacağına” dair tüm delegelerin yemin etmesi, sadece yabancı devletlere bir mesaj değil, Kürt ileri gelenlerini iknaya yönelik bir tutumdur.
Ancak Osmanlı devletini bir ağ gibi saran İttihatçı-Türkçü ideolojinin ve kadrolarının fırsat bulup güçlendikçe ayrılıkçılığa yöneldikleri ve birlik düşüncesinden uzaklaştıkları, hatta Kürdü inkâra kadar yöneldikleri tarihi bir hakikattir.
105 yıl sonra yeniden Ortadoğu’da sınırlar çizilirken Kürdü “iç cephe” etrafından birliğe çağıranların hem söylemlerini hem eylemlerini gözden geçirmeleri gerekir. Kürdü sadece “ihtiyat kuvvet” olarak gören üstünlükçü anlayışla çözüme ve barışa ulaşmak mümkün değildir.
Bir Osmanlı subayı olarak Miralay Cibranlı Halid Beyin gizli planda Azadi gibi bir örgüte öncülük yapması ve Kürtlük davasına yönelmesi, İttihatçı-Türkçü kadroların kavmiyetçilik güdüp, tarîk-i tefrikaya sapması nedeniyledir. İttihatçı-Türkçülük ırkçı bir milliyetçilik üzerine şekillenmiş olup, tekçi, ayrılıkçı ve ayrıştırıcıdır.
Hülasa, Kürtlerin en temel insani ve kimliksel haklarını ayrılıkçılıkla suçlayıp görmezden gelen ikiyüzlü tutumun tesiri de alıcısı da artık tükenmiştir. Cibranlı Halid Beyin 106 yıl önce yaptığı çağrı niteliğindeki uyarıyı bugün Kürtler yeniden tekrarlıyorsa kıymeti bilinmelidir. Çünkü yüzyıldır devam eden inkâr, imha ve baskı politikalarına rağmen ortaklıkta ısrarı göstermektedir.
Bitirirken, Miralay Cibranlı Halid Beyi ve arkadaşlarını idamlarının yüzüncü yılında saygıyla anıyorum. Ruhları şad olsun.
[1] Mektubu gün yüzüne çıkaran ve kullanmama müsaade eden tarihçi Mahmut Akyürekli’ye çok teşekkür ederim.
[2] Miralay Cibranlı Halid Beyin mektupları Kürt Tarihi Dergisinin 56-57. sayısında yayınlanacaktır. Derginin yayın sorumlusu değerli arkadaşım Alişan Akpınar’a ayrıca teşekkürlerimi sunmak isterim.
[3] “Hep birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın…” Âl-i İmrân Suresi, 103. Ayet. https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=3&ayet=103 Erişim tarihi 02.05.2025