Gökçer Tahincioğlu
Kaçmayacağı neredeyse garanti olan belediye başkanları tutuklu yargılanıyor. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Gezi hükümlüleri… Fatih Altaylı, Furkan Karabay, Ercüment Akdeniz ve diğer gazeteciler… Elbette o listede Kürt basınının tutuklulukları nedense normal karşılanan emekçileri de var. Kaçacağı bin kilometreden belli olanlar ise bir biçimde hep özgür…
Bir başkasına açıklamak ne güç…
Türkiye’yi ilk defa görmeye gelen, yaşananlarla ilgili bir fikri bulunmayan insanlara, “Biliyor musun, katliam, dolandırıcılık, zimmet gibi ağır suçlardan yargılananlar kaçıp gitti ama defalarca tutuklanmasına, gözaltına alınmasına, hakkında defalarca dava açılmasına rağmen mesleğini ülkesinde yapmayı sürdüren, sürekli aynı adreste oturan, kaçmayı aklının ucundan bile geçirmeyen başta gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler yeniden tutuklandı. Tutuklanmayanlara da adli kontrol hükümleri uygulanıyor” deseniz, garip garip yüzünüze bakar.
Küçük bir anımsatma ile başlayalım örneklere. Büyük bir katliamın, bir insanlık suçunun yeniden anımsatılmasına ihtiyaç duyulmaz bizi kıskandığını iddia ettiğimiz ülkelerde. Ama bizde kimseler anımsamaz.
Düşünün, işkenceden faili meçhul cinayetlere kadar en ağır insan hakkı ihlallerinde genellikle sanıkların lehine verdiği kararlarla tartışılan yargının bile kayıtsız kalamadığı bir dosya.
Muş’a bağlı Altınova beldesinde, yani yaşayanların diliyle Vartinis’te 3 Ekim 1993’te, gece 03.30’da bir ev yakıldı.
O evin içerisinde Mehmet Nasır Öğüt, eşi Eşref Oran, çocukları Sevim, Sevda, Aycan, Mehmet Şakir, Mehmet Şirin, Cihan ve Cinal, Eşref Oran’ın karnındaki bebek yanarak öldüler. Biri henüz dünyaya gelmemiş on insan…